top of page

Semiha ES “Gölgedeki Cesur Savaşçı” Türkiye’nin İlk Kadın Savaş Fotoğrafçısı (1912-2012)


Türkiye basınının ilk profesyonel gezi ve savaş fotoğrafçısı olan Semiha Es, 1912’de İstanbul’un Vefa semtinde küçük bir evde dünyaya gelir. Ailenin hali vakti yerinde değildi. Babası Fransızlara ait bir yolcu vapuru işletmesinin bilet memuruydu. Çocukluğunda babasından az da olsa Fransızca öğrenmeye başlar. Müziğe yeteneğinden dolayı babasının ısrarıyla piyano ve keman dersleri alır. Küçük yaşta babasının hediye ettiği sıradan bir fotoğraf makinesi vasıtasıyla fotoğraf ile tanışır. Bir şeyler çekmekten çok hoşlanır, merakla bayılarak fotoğraf çekerdi. Ama henüz o zamanlar meslek olarak fotoğrafçı olmak aklının ucundan bile geçmiyordu.

1929 yılında Fransızlara ait bir telefon idaresinde eve maddi katkı sağlamak için ablasının kimlik bilgilerini kullanarak santral memuresi olarak işe başladığında henüz 15 yaşındaydı. Tam da o sıralarda mavi gözlü, sarışın, güzel Semiha babasını ikna eder ve Cumhuriyet Gazetesi’nin düzenlediği güzellik yarışmasına başvurur. Ancak yaşı küçük olduğu için katılamayacağını öğrenince büyük hayal kırıklığı yaşar. Diğer taraftan Semiha’nın annesi, güzel kızını zengin bir kişi ile evlendirmek niyetindeydi. Ama Semiha’nın aklı yarışma başvurusu esnasında birbirlerini ilk gördüklerinde aşık olduğu çok yakışıklı genç bir gazeteci olan Hikmet Feridun’dadır. Annesinin baskısı, işin ciddiyeti ve geri dönülemez bir yola gireceğini anlayan Semiha ani bir kararla büyük aşkına koşar. Kısa bir süre sonra Semiha ve Hikmet Feridun evlenir.

Semiha Es, daha sonraki yıllarda verdiği röportajlarda şöyle anlatacaktı o müthiş anı: “Çok yakışıklıydı Hikmet, yani o devrin en yakışıklı insanlarından biriydi. Bütün kadınlar bayılırdı ona; bilhassa sinema, tiyatro artistleri... Hep çevresini sararlardı. Hikmet’i gördüğüm o anda oldu ne olduysa; bir şey, bir elektriklenme, onda da bende de. İlk görüşte aşk diyebiliriz yani…”

Semiha, baba evinde hep maddi sıkıntı çekmişti. Evliliklerinin ilk yıllarında da durum değişmedi, çünkü gazeteci eşinin onları refah içinde yaşatacak ekonomik imkânları yoktu. Hikmet Feridun Es, mesleğe Akşam gazetesinde başlamıştı. Daha sonra Sedat Semavi’nin sahibi olduğu Yedigün’ün muhabiri olarak ABD’ye gönderildi. Artık Hikmet Feridun, okurlarının ayağına dünyayı getiren bir gazeteciydi. O kadar popülerdi olacaktı ki, uçağa binerken çekilen fotoğrafı, “Hikmet Feridun Es, yeni haberler yapmak için uzaklara gidiyor” başlığıyla gazetenin birinci sayfasından duyurulurdu. Hollywood yıldızlarıyla röportajlar yapar, dünyanın hiç bilinmeyen köşelerine ulaşırdı. Okuyucu bu ilginç haberleri onun akıcı dilinden masal gibi okurdu. Prensler ve prenseslerle fotoğrafları manşetleri süslerdi. Ama maddi sıkıntılar çekseler de her yolculuk büyük aşkından, Semiha'sından ayrılık demekti. Semiha’yı her zaman yanında götürmek isteyen Hikmet Feridun sonunda bu dayanılmaz hasrete bir çare buldu. Ona fotoğraf çekmeyi öğretir. Böylece Semiha, Hikmet Feridun’un yaptığı röportajların fotoğraflarını çekmeye başlayacaktır. Artık ünlü olan gazeteci Hikmet Feridun Es‘in röportajları yayımlandığında, Semiha Es’in adı eşinin altında bazen belirtilir, bazen de hiç yazmaz, ama o bunu da çok önemsemezdi. Çünkü eşinin yanında olmak ve yardım etmek ona yeterli geliyordu.

Semiha Es’in eşi ile birlikte ilk önemli yolculuklarını 1940’larda Amerika’ya yaparlar. Tecrübesiz fotoğrafçı Semiha, izin almadan ABD Başkanı Roosevelt’in fotoğrafını çekmeye kalkışınca zor anlar yaşarlar. Ama o kargaşada başkanın bir kare fotoğrafını çekmişti bile.. Washington’dan sonra Hollywood’a yerleştiler.

Acemiliğini kısa sürede atlattıktan sonra artık bir vazgeçilmezi olan fotoğraf makinesiyle sonradan ABD başkanı olacak Ronald Reagan başta olmak üzere Hollywood‘da dönemin birçok ünlü kişisinin fotoğraflarını çeker, hem Akşam’a hem de Yedigün Dergisi’ne sinema sanatçılarının ve yönetmenlerinin hayatları ile ilgili bol fotoğraflı haberler geçtiler.

1950 yılında Kore Savaşı başladı. Bunun üzerine Hürriyet Gazetesi, Kore Savaşı’nı yerinde izlemesi için Hikmet Feridun ve Semiha Es’i görevlendirdi. Tabi ki Semiha Es eşi ile birlikte fotoğraf makinesini koluna takıp 15 Ekim 1950’de Kore Savaşı’na gitti ve 3 yıl boyunca orada birlikte çalıştılar. Semiha Es, , eşiyle Hürriyet, Kore Savaşı haberleri ve fotoğraflarıyla büyük çıkış yakaladı. Çiftin ilk haberinin 8 Kasım 1950 tarihli Hürriyet’te yer almasından sonra, okuyucular nefeslerini tutup savaşı izlemeye koyuldu. Haftanın beş gününü Kore’de cephelerde geçiriyorlar, karargâhlarda kadın gazetecilere ayrılan barakalarda tahta ranzalarda asker kıyafetleriyle kıvrılarak yatıyor, uyumaya çalışıyordu. Kore Savaşı’nda ateş altında haber peşinde koşuyor Cephede bir bölgeden ötekine bomba, silah ya da ceset yüklü kamyonlarda giderken, ateşin ve ölümün orta yerinde görevlerini yapıyorlardı.

Semiha Es savaşla ilgili bir anısını yıllar geçse bile Hikmet Feridun’un birbirlerine olan sevgi ve tutkusunu şöyle aktarır: “Bir gün, bir uçağın yakınlarımızda bir yere düştüğü haberini almıştık. Hemen ciplere atlayıp uçağın bulunduğu yere gittik. Aslında uçak düşmemiş, mecburi iniş yapmıştı. Uçağa koştum. Parmağımı deklanşöre basmak üzereyken Hikmet büyük bir telaşla geldi, beni hızla geriye savurdu ve kendisi fotoğraf çekmeye başladı. O anda kocamın, önemli bir görüntüyü yakalama şansını bana bırakmak istemediğini düşündüm. Ama daha sonra Hikmet'in uçağın infilak edeceğini düşünerek benim hayatımı kurtarmak istediğini öğrenince çok duygulandım.” Hafta sonlarında ise askeri uçakla Tokyo’ya giderlerdi. Bazen karargâhlarda ya da elçiliklerde verilen davetlere birlikte giderlerdi. Cephelerde asker kıyafeti ile dolaşan, kadın olduğu anlaşılmasın diye ellerini gizleyen Semiha Es, davetlerde kadınlar gayet şık elbiseleriyle boy gösterirken bile asker kıyafeti ile gider, Hikmet’in de kalabalık toplantıları hiç sevmemesi nedeni ile davette biraz durup ortadan kaybolurlardı. Çünkü her an yeni bir habere gebeydi. Ama görev dışında, şıklığından asla taviz vermeyen çok bakımlı bir kadındı.

Savaş sırasında yaşadıkları birkaç cilt tutacak uzunluktaydı. Ama bir anısı onu çok etkilemişti: "Cephelerde, her zaman ölümle burun buruna yaşadık. Fakat bir keresinde, bir Çinli asker, beni öldürmek için bayağı uğraştı. Sonra bize esir düştü. Zavallıcık yaralanmıştı. Onun hastaneye gönderilmesini sağladım, yaralarıyla ilgilendim..." Bu savaş çıkar çatışmalarını, sivillerin yaşadıklarını, insanlığın düştüğü durumu ve zulmü kadın gözüyle görmek Semiha Es için çok zor ve acı bir tecrübe oldu. Üç yıl Kore’de, beş yıl Vietnam’da savaşı fotoğrafladı. Ama Semiha Es’e göre Vietnam Savaşı hepsinden farklıydı. “Vietnam, Kore’den de korkunç bir savaştı. Tam bir cehennemdi” diye anlatıp ekliyordu: “Savaş çok korkunç. Dünyada savaşlar olmamalı!” Kendisine sonraki yıllarda sık sık bir kadın olarak savaşın o zor koşullarında ne hissettiği sorulmuştu. Yanıtı hep şu oluyordu: "Çevremizde mermiler uçuşurken korktuğumu hiç hatırlamıyorum. Ama paylaştıkları yalnız onlar değildi. Mavi gözleri kimsenin görmemesi gereken korkunç savaşları gördü. Ateş altındaki cephelerinde çektiği fotoğrafları herkesle paylaştı.

Bu arada en sıcak çatışmaların tam ortasında olmanın farklı bir yönü daha vardı. Savaşlar Hikmet Feridun Es'in gazetecilik ününe ün katmıştı. Çünkü röportaj yayımlandığında altında küçük puntolarla ‘Fotoğraflar: Semiha Es’ diye bazen yazar, bazen yazmazdı ne yazık ki… Ama bugün şu bir gerçek ki Semiha Es, Türkiye'nin ilk kadın savaş fotoğrafçısıydı.

Amerikan yıldızlarından Afrika kabilelerine, Kore ve Vietnam savaşlarından Ruanda'daki olaylara kadar birçok yerde fotoğraf çekti. Hayat dergisinde Malatya, Kongo, Hollywood’da, kadın gözü ile Tahran gibi foto röportajları çıktı. Uzakdoğu’nun alabildiğine farklı dünyasını fotoğrafladı.

Bu arada Es çiftinin savaşsız görevlerinde de macera eksik olmazdı. Çünkü onlar sıradan bir gezi yazarı ve fotoğrafçısı değildi. Afrika'nın bilinmeyen yerlerinden haber ve fotoğraf göndermek uğruna yaşadıkları aksiyon filmlerini aratmayacak cinstendi. 1970’lerin ortalarına kadar Avrupa ve Avustralya’yı da kapsayan seyahatlerde gezi yazıları için fotoğraflar çekti. Semiha Es bulunduğu zamanın ilerisinde bir kadındır. Hem özel hem de iş hayatında başarıyordu bunu. Evleneceği kişiyi kendi kararıyla buluyor, fotoğrafçılığın her dalında cinsiyetçilik had safhadayken o savaş ve cephelerde fotoğraf çekiyordu.

Semiha Es, 1950’lerden başlayarak 1970’lerin ortalarına kadar eşi ile dünyayı dolaştı. Televizyonun olmadığı yıllarda uzakları Türkiye’nin ayağına getirdi, dünyadan haberdar etti. Kendileri de Hayat Mecmuası ve Hürriyet gazetesi için çalışırken, kimsenin yaşayamayacağı maceralar yaşadılar. Bu rüya gibi hayat Hikmet Feridun Es’in hastalanmasıyla son buldu.


1987 yılında sağlığı iyice bozulan Hikmet Feridun’a üç aylık ömrünün kaldığını söylerler. Semiha Es mesleğini bırakmak zorunda kalır ve o tarihten itibaren bir daha fotoğraf çekmez. Hikmet Feridun’u hastaneye göndermez ve eşi ölünceye kadar 5 yıl boyunca ona evde bakar. 1992 yılında 70 yılını birlikte geçirdiği eşini kaybetti Semiha Es.

Semiha Es’in Kore Savaşı’nda kadın gözüyle çektiği fotoğraflarının tamamı gazetede yer almaz. Yayımlanan fotoğraflarda kahramanlık övülürken, sivil hayat ve savaşın dehşeti görülmemektedir. Oysa o, yerde yatan ölü çocukları, yıkılan evinin kalıntıları içinde kadınları, annesine veda eden askerleri de fotoğraflamıştır.

Semiha Es, yaşadığı dönemde biraz olsun bilinse de bir süre sonra görünmez oluverdi. 2008 yılında onun varlığını fark edip bir röportaj için görüşen gazeteci Özgün Levent’e, tanıştıktan bir gün sonra kırmızı bir bavul emanet eder. İçinde yarım asırlık arşivi vardır. İstanbul Kadın Müzesi, sözlü tarih çalışmalarına başlar fakat Semiha Es’in ömrü yetmez. 50 yıl boyunca gezi ve savaş muhabiri olarak çalışan Es, 2011 yılında Türkiye Fotoğraf Sanatçısı Ödülleri kapsamında Onur Ödülü’ne layık görüldü.


Eşinin ölümünden sonra suskun ve sessiz geçen 20 yılın ardından Semiha Es 11 Aralık 2012’de 100 yaşında İstanbul’da hayata veda eder.



728 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Neden fotoğraf çekeriz?

Neden fotoğraf çekeriz? Fotoğraf çekmek, hayatımızın önemli anlarını, sevdiklerimizi, güzel manzaraları veya ilginç olayları ölümsüzleştirmenin bir yoludur. Fotoğraf, bize geçmişi hatırlatan, geleceğe

bottom of page