ANAFOD Aykan Özener 'Çember' Sunum ve Söyleşisi
"Çember” sunumu ile Aykan Özener kişisel belgesel türü üzerine kısa bir sohbet gerçekleştirecek.
“Çember” Türkiye ve Ermenistan’ın dağın iki yakasına iliştirilmiş tarihinin izlerini, dününü ve bugününü anlamaya çalışan bir çalışma...
Bu çalışma için Akademisyen Murat Göç kısa bir yazı yazdı.
ÇEMBER
İnsanın ne olduğu ve ne zaman insan oluşunu bildiği sorusu mitler, efsaneler, dini metinler ve bilimsel çalışmalardan mürekkep bulutlarla çevrili bir tevatür dağıdır. İnsan birçok şey olmasının yanı sıra, sınır çizen bir canlıdır. İnsan kendi bedenine, yaşadığı toprağa, tek başına gördüğü rüyalara ve başkaları ile kurduğu hayallere sınırlar çizer, bu sınırları çiğner, ötesine geçer ve tekrar yeni sınırlar çizer. Ancak insanın çizdiği sınırlar, haritalarda gördüklerimizin aksine, hiçbir zaman düz çizgilerden oluşmaz; tam aksine insan nereye giderse gitsin hep kendine döner, bu yüzden de insanın sınırları tebeşirle çizilmiş bir silik bir çemberden ibarettir; varlığından emin olunamayan ama orada olduğu hep bilinen, çizenden başkasına görünmeyen ve daha önce hiç çizmemiş gibi hep baştan başlayarak çizeceğimiz, daralttığımızı sanırken genişlettiğimiz, genişlettiğimizi sanırken daralttığımız çemberlerden oluşan sınırlarımız.
Aykan Özener’in fotoğrafları, birbiri içine geçmiş ama aynı derecede basit ve tanıdık hikayelerle başladığı yere dönen bir çemberi andırıyor. Çemberin silinmeye yüz tutmuş tebeşirden çizgileri, parça parça hatırlayabildiğimiz ama anlam veremediğimiz rüyalar gibi, her seferinde farklı şekillerde bir araya geliyor, bildiğimiz çemberleri bozuyor, farklı çemberler oluşturuyor ve yeniden bozuyor, bize çemberin içinde mi yoksa dışında mı olduğumuzu unutturuyorlar. Aykan Özener’in fotoğrafları, dağlarla, yollarla, binalarla ve insanlarla etrafımıza çektiğimiz sınırların izini sürüyor, başlangıç ve bitiş, unutuş ve hatırlayış, ayrılma ve kavuşma, bulma ve kaybetme arasına sıkıştırılmış kişisel tarihlerin izlerini sürüyor. Tam çizgileri birleştirecek ve çemberi tamamlayacakken, fotoğraflara iliştirdiğimiz kıymeti kendinden menkul hüzün hikayelerimizi tamamlayacakken, fotoğraflar bizi uyarıyor. Bu fotoğraflar birer sürgün hikayesi değil, ne de terk etmeyi ve özlemi, sınırların içinde kalmayı ya da sınırların ötesinde kalakalmayı romantize eden hikayeler bunlar. Ancak çok sevdiklerini terk edebilir bir insan, ancak çok tutku ile sevdiğinde silebilir çizdiği sınırları, insan en çok hatırladığında unutur ve unuttuğunda hatırlar çemberin neresinde durduğunu, kendi çizdiği tebeşirden dairelerin dışına bir adım atmaya korkarak neye sahip olduğunu ve nelerden vazgectigini. Aykan Özener’in fotoğrafları bu sebeple bir sınır/lanma hikayesini değil, hep bittiği yerde başlayan bir döngünün hikayesini, çemberin sonsuzluğunu, burada ve bu anda bizi çevreleyen ama özgürleştiren tebeşir dairelerinin hikayesini anlatıyor.
Doç.Dr.Murat Göç
Akademisyen
2024