“Anahtarım Cebimde”
12 Eylül ve Biz.
Baytekin Kara
“O eskicinin arabasındaydı belki de hepsi. Çeşit çeşit anahtarlar vardı. Büyüklü küçüklü, kimisi paslı, kimisi pirinç. “Nereden buldun?” diye sormuştum ona.”
Öteden beri disiplinler arası dolaşan, birden fazla alanda üreten kişiler ilgimi çekmiştir.
Fatih Balkan’ın fotoğraflarını ve Şiir kitabını önceden biliyordum, romanı “Anahtarım Cebimde” nin yayına hazırlandığı bilgisi gelince takip etmeye başladım, kitap çıktı, satın alma listemin başlarındaydı. Okudum. Bazı kitaplara yıllar sonra geri dönüp yeni okumalar yaptığım olmuştur. İlk defa elimdeki kitabın bazı bölümlerine tekrar okumalar yaptım.
“Anahtarım Cebimde” yi okumadan kitapla ilgili yazılanları gördüm. Etkilenmemek için göz ardı ettim, kitabı okudum. Romanda İzmir çok belirgin, bir dönem anlatılıyor, dönemin etkilediği bir kahramanımız var. Okumam sonrasında kitapla ilgili yazılanlara göz attığımda kitabın İzmir’in, 12 Eylül’ün ve travmaların romanı olarak tanımlandığını gördüm.
Olup bitmelerin İzmir’de olmasından etkilenen birçok okur olabilir. Kurgulama ve yaşanmışlık bambaşka şehirler üzerinden de olabilirdi. İstanbul, Çorum, Diyarbakır. Arka plandaki kentin neresi olduğunun anlatılmak istenene etkisi az.
“ Bir elinde kemanı öbüründe sıkı sıkı tuttuğu anahtarla korkuluğun üzerine çıktı, birkaç saniye oturdu.
“Hey, dikkatli olun, düşersiniz” dedi biri.
Derya sesin sahibine başını çevirdi, gülümsedi, boşluğa atladı.”
Kaldı ki bütün kentlerimizde atlanacak boşluklar yeteri kadar var.
Travmalarda kötü dönemlerin kaçınılmaz sonuçları, bu da romanın belirgin yanlarından değil diye düşünüyorum.
Bana kalırsa “Anahtarım Cebimde” bir dönem romanı. 12 Eylül romanı.
Araştırma sonuçlarımın yanılma payının olabileceğini baştan kabul ediyorum, bulgularım şöyle düşünmeme sebep oluyor. Ülkemiz sanat ortamı üretenlerinin; ülkemizde olup bitmelerin içinden, bizleri derinden etkileyen gelişmelerin üzerine gitme, bu konularda üretme konusunda isteksiz oluşları rahatsız edici boyutta.
Düşüncelerimi daha açık şöyle de anlatabilirim. Ülkemizdeki gelişmeleri köklü olarak değiştiren gelişmeler nedir deseniz, birçoğumuzun aklına hemen gelebilecek şeyleri birlikte anımsayalım. Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyetin Kuruluşu, 2. Dünya Savaşı, 1960 ihtilali, 12 Mart, 12 Eylül, 15/16 Haziran Olayları, 6/7 Eylül Olayları, Kanlı Pazar, Doğuda yıllardır yaşananlar, Gezi Olayları, Suriyeli göçmen sığınmacılar vb.
Mutlaka sizin aklınıza hemen geliveren başkaları da vardır, önem sıralaması da kişiden kişiye değişebilir. Ama bütün uluslar ve coğrafyalar için bu saydıklarım gibi gelişmeler önemlidir.
Şimdi geriye yaslanalım ve tekrar düşünelim, bu denli önemli gelişmelerin yeterince sanatsal yansımaları söz konusu mu? hatırladıklarınız hangileri ve bunları yeterli buluyor musunuz? Ben tamda burada sanat insanlarımızın bunları teğet geçtiğini düşünenlerdenim. Hiç mi yoktur üretilen? O kadar da değil elbette vardır ama nitel ve nicel olarak yeterli doygunlukta mıdır? emin değilim.
Böyle düşündüğüm içinde Fatih Balkan’ın 12 Eylül romanı yazmasını çok önemli buldum. Beni çok etkiledi. 12 Eylül ülkemiz için, insanımız için kalıcı etkileriyle komple travma nedenidir. 12 Eylül tüm sonuçlarıyla, yapıp, etmeleriyle sorgulanması gereken bir askeri faşist müdahaledir. Üzerine nice romanlar, öyküler, resimler, tiyatrolar yapılsa yeridir. Bu önemdedir.
12 Eylül’ün 40. Yılında; uzun yıllar emek verdiğim, yaşı 60’ın üzeri Fotoğraf alanında örğütlü Sivil Toplum Örgütüne gelin bir ekip oluşturalım, arşivi açın, birlikte 12 Eylül’ün üyelerimize, üyelerimizin kişisel gelişimine, derneğimize etkilerini araştıralım, sonuçlarını kamuoyu ile paylaşalım, tartışalım, tartışmalar sonrası son bir değerlendirmeye ulaşalım önerisini yaptım, başvuruma yanıt bile alamadım. Başvuru yazımda gerekçemi şöyle anlatmıştım. ”12 Eylül 1980 askeri harekâtının getirip, götürdükleri incelenmeden ülkemizin ve derneğimizin geleceğine ilişkin öngörüler de çok zorlanırız.” Şimdi de böyle düşünüyorum 12 Eylül toplumsal hesaplaşması tüm boyutlarıyla yapılmadan yaşamın birçok alanında işimiz zor, böyle olduğunun bütün ip uçları da görülüyor. Ülkemizin tüm kişi ve kurumları 12 Eylül’ün bütün etkilerinden arınmak için özel çaba sarfetmelidir.
Bu çaba olmalı hem de bilinçli ve sistematik olmalı ve yatay ilişkileri iyi kurulmalıdır.
Ve hala büyük ölçüde 12 Eylül Anayasası ile yönetiliyoruz ve biz bu anayasa oylamasına %91,3 katılım sağladık ve sunulana %91,4 evet dedik.
12 Eylül’ü iliklerimize kadar yeniden hissetmemize katkı veren “Cebimdeki Anahtar” romanı, salt bu yanıyla bile kütüphanelerde yer almayı hak ediyor.
Roman aynı zamanda dönemin solunun; örgütlenmesinin, kültür seviyesinin, hal-i pürmelal ’inin de romanı olabilirdi. Yazarın buna istekli olmadığını düşünüyorum. Kitapta var olan katmanlar ve olaylar zinciri dengeli ve hiçbiri diğerinden baskın olma eğiliminde değil. Yazar bu denge ile dönemin ipuçlarını taşıyan ortam ve olaylar bütünüyle öne çıkması gerekenin ipuçlarını veriyor. 12 Eylül kapımızda ve kapımızdan uzaklaştıramıyoruz.
Sahi “Anahtarım Cebimde” de, kapı nerede?
Hep Anahtarlarımızı kaybederiz. Buluruz, bulamazsak yaptırılır. Ya kapılar kaybolursa?
Fatih Balkan, şiirlerinden ve fotoğraflarından bildiğim kabalıktan ve ajitasyondan uzak, göstermeci olmayan üslubunu romanında da devam ettirmiş. Romanın dili, yazım tekniği, kahramanların ilişki yumağı, olaylar örgüsü, birey ve aile sarmalı, aşkları kitabı rahat okumamıza, anlamamıza, o yıllarda ve o yılların İzmir’inde gezintimize katkı veriyor.
Yapıp etmeleri müzik, şiir, fotoğraf, roman, başka da varsa ben bilmiyorum. Fatih Balkan’ı yeni işleriyle bekliyoruz. Okumak keyifliydi.
Comments